Finansal Krizlerde Şeffaflık ve Yönetim Sorunu
Abstract
Kriz denildiğinde akla gelen kavramlardan biri spekülasyondur. Bunun anlamı karşılıksız para kazanma
çabalarından doğan balon üretme işlevidir Geçmişte, varlık olmadan karşılıksız para kazanmayı Yunan
filozofu. Aristoteles de hoş karşılamamaktadır. Paradan para kazanma olarak bu işlev, yani tefecilik Roma
ekonomisinde de bilinmekte ve zamanla ilk yasağını Roma sonrasında kilise yönetiminden almıştır. Modern
krizlere kâğıt para aracılığıyla çok daha sık rastlanılmaktadır. Kâğıt paranın önemi devletin müdahale
dönemlerinde önem taşımıştır; finansman açığı söz konusu olduğunda hükümetler para basarak darlık
dönemlerinde piyasayı harekete geçirmişlerdir. Kâğıt para bu özgünlüğü ile, özellikle 1960’lı yıllardan
itibaren artan borç yükleri ve sebep olduğu krizler nedeniyle kalıcı tahribatların tetikleyicisi olmuştur. Her
kriz kurtarma amaçlı kredi ve borç yapılanması, diğer krizler için yeni bir adım olmuştur. Tarihsel olarak 17.
yüzyılda ilk örneğinin yaşandığı parasal krizlerle küresel düzeyde 1825 şoku yaşanmış ve 1857 şoku yine
spekülasyon ve finansal araçlar aracılığıyla gelişmiştir. 1907 krizi gayrimenkul çıkışlı olsa da spekülasyonla
hızlı artışlara neden olmuş ve FED bu süreçten sonra ortaya çıkmıştır. Ne var ki 1929 Büyük Buhran’ında
FED’in eli-kolu bağlı kaldığını ve yaşanan kriz, yeni bir ekonomik modelin de yolunu açtığını göstermiştir. II.
Dünya Savaşı sonrasında doların küresel düzeyde rezerv para olması (Bretton Woods süreci) küresel borcun
ve kriz artışının da önemli nedeni olmuştur. 1970’lere gelindiğinde finansal sistem ekonomide çok daha geniş
yer edinmeye başlamıştır. 1980’li yıllardan sonra ise bu yer edinme hızla büyüyerek borç ve kredi tabanlı
yeni bir ekonomik zemin oluşturmuştur. Bu krizler Latin Amerika ülkelerini derinden sarsarak, gelişmekte
olan ülkelerde aşırı değerlenmiş hisse senetlerine, gayrimenkul balonlarına ya da cari açıkların artmasına yol
açmıştır. Tüm bunların ardında kısa vadeli borçlanmanın etkisi görülmüştür. 1980’li yıllardan 2000’li yılların
başlarına kadar küresel krizlerin ardında finansal araçların ekonomide edindiği konum birincil önem taşımıştır.
1980’li yıllarla gelişen kapitalist ekonominin zemini finansallaşmadır ve krizlerin zemin bulduğu problemler
finansal sistemlerin yönetilmesinde yatmaktadır. Böylelikle, finansal araçların yönetimi krizlerin merkezi
konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Kendine özgü araçlar üreten finans sektörü ekonominin itici gücü haline
gelmiştir. Kredilerin birkaç defa yeniden pazarlanmasına olanak veren ve kredi pazarlarını genişleten yeni
finansal araçlar (TBS –Teminatlı Borç Senedi) üretilmiştir. Böylece kredi pazarları ortaya çıkarak borç yükü
hane halklarından kamu ve özel alanları kapsayacak şekilde geçmişte görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. 1980’li
yıllardan 1990’lı yılların başına kadar borçlanma artmış ve ılımlı bir ekonomi piyasaya hâkim olmuştur. Ancak
bu durum gelişmekte olan ülkeler için ağır faturalar anlamına gelmekteydi. Nihayet söz konusu ülkeler cari
patlamalarla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu duruma 1994 Meksika ve 1998 Rusya krizi açıklayıcı birer örnektir. Krizlerin temel başlıkları arasında bankacılık sektörünün kötü yönetimleri krizlerin tahribata sebebiyet
vermesinde önemli bir neden olarak görülmektedir. Burada denetimsizlik temel sorunlar arasındadır. Bir diğeri
finans çevrelerinin yarattığı güven sorunu banka krizlerinin derinleşme nedenidir. Mesela; Pakistan, Türkiye,
Brezilya, Uruguay gibi ülkeler aynı nedenlerle krizler yaşamaya devam etmiş, ancak küresel finans piyasası
bu ülkelerin krizlerinden çok tesir görmemiştir. Sözü edilen ülkelerde ciddi sosyal, siyasal ve ekonomik
tahribatlar yaşanmıştır. Bunlara rağmen ABD açısından “ılımlı” kapitalist ekonomi rayında yürümeye devam
etmiş ve yatırımcılar açısından sorun görünmemektedir. Esasında sorun alttan ilerliyordu; ekonomi göstergeleri
yanıltıyor ve kredi yine bollaşmış, denetimden yoksun bir harcama yüzünden piyasalar da öngörüsüzlüğe
neden olmuştur. Örneğin, 2006 yılında ABD finansal sihirbazlıkları yine öne çıkararak, finans piyasasında
bayram havası yaşatmıştır. Tüm bunların temelinde finans piyasalarının büyümesi adına yapılan kamusal ve
özel çabalar görülmektedir. Ticari bankacılıkla yatırım bankacılığının 1990’lı yıllarda piyasa da birlikteliği ya
da kamunun “özelleştirme” ile birlikte ekonomiyi piyasalaştırması konuya ilişkin örneklerdir. Bu çalışmada,
2008 krizine dair alınan önlemler değerlendirilerek, çözüm önerileri getirilecektir. Kredi verme aşamalarında
yer alan paylaşım süreçleri tanımlanarak, uzman desteğinin önemi bu noktada vurgulanacaktır. Uzmanlar
aracılığıyla kredilendirme sürecinin desteklenmesi ve yatırımların uzmanlarca denetlenmesi kredilerin geri
dönüşümünün sağlanması adına güven vericidir. Çözümlenmesi gereken bir diğer sorun ise finans yönetimidir.
Uzmanlaşma, aracı kurumların denetlenmesi ve hisse sahiplerinin şeffaflık içinde bilgilendirilmesine yönelik
unsurların sağlıklı işleyememesi finans yönetiminin temel sorunlarıdır. Ayrıca kamusal finansman açıklarının
temel nedenlerinden bir tanesi de denetimsizlik ve bilgi kirliğidir. 2000’li yıllarla genişleyen finans akımı ile
tüketim çılgınlığının yoğunlaştığı gözlemlenmiş ve hane halklarının bu rağbet karşısında savunmasız kaldığı,
merkezi yönetimlerce sürece ilişkin gereken tedbirlerin alınmadığı ve ciddi bir (iç-dış) borçlanma içinde
olunduğu görülmektedir. Bu durum özellikle gelişmekte olan ülkelerde üretim hacminin gerilemesine ve sıcak
paraya dayalı bir ekonominin hâkim olmasına neden olmuş, finansal piyasanın kırılganlaşmasını arttırmıştır.
Böylelikle çalışmamızda, krizlere neden olan finansal yönetim bütün yönleriyle ele alınacak ve çözüm önerileri
getirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Finansal Krizler, Finansal Araçlar, Şeffaflık, Yönetim, Denetim
Collections

DSpace@Karatay by Karatay University Institutional Repository is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivs 4.0 Unported License..