Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar Bağlamında Tasarrufun İptali Ve Muvazaa Davaları

Tarih boyunca insanlar, birbirleriyle sözleşme ilişkisi içerisine girmişlerdir. Sözleşme ilişkisine ilişkin evrensel nitelikte olan ilkelerden biri, ahde vefa (pacta sunt servanda) ilkesidir. Bu ilke gereğince, sözleşmenin tarafları; sözleşmeden doğan borç ve yükümlülüklerini, ifa modalitelerine uygun olarak yerine getirmek zorundadır. Günümüzde ahde vefa ilkesine, özellikle ticarî hayata ilişkin sözleşmelerde, çoğu zaman uygun davranılmadığı görülmektedir. Zira, borçlular sıklıkla sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmemektedir. Hatta borçlular, borçlarını yerine getirmemenin çeşitli yollarını dahi aramaktadırlar. Borçlularının ifa yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle alacaklılar, takip hukukuna ilişkin haklarını kullanırlar. Ancak, çoğu kez alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan takiplerin de sonuçsuz kaldığı olur. Bunun sebebi, borçluların malvarlığı değerlerini, alacaklılarına zarar verme kastıyla çeşitli tasarruflarda bulunmak suretiyle kendi malvarlığından çıkarmasıdır. Borçluların bu türden tasarruflarından alacaklıları korumak, hem adalet duygusunun hem de ticarî hayattaki güvenin ve ticarî hayatın hızlı gelişim ihtiyacının bir gereğidir. Hukuk sistemleri, bu ihtiyacı göz önünde bulundurarak bazı kurumlar geliştirmiştir. İcra ve iflâs hukukuna ilişkin olarak geliştirilen kurumlardan birisi de tasarrufun iptali davasıdır. Tasarrufun iptali davası, Türk Hukukunda, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 277-284 maddelerinde düzenlenmektedir. Öte yandan, borçluların alacaklılara zarar verme kastıyla yaptığı tasarrufların muvazaalı olarak da gerçekleştirilebilmesi mümkündür. Bu durumda, alacaklıların, Borçlar Kanunu’nun 19’uncu maddesi uyarınca muvazaa sebebiyle geçersizliğin tespiti davası (muvazaa davası) da açabilmesi ihtimali gündeme gelir. Alacaklılar, borçluların alacaklılara zarar verme kastıyla yaptığı tasarruflara karşı muvazaa davası açarak muvazaalı işleme konu olan malvarlığı değerlerinin, hâlen borçlunun malvarlığında olduğunu tespit ettirirler. Bunun sonucunda ise söz konusu malvarlığı değerlerinin, alacaklının takip sahası içerisinde olduğunun tespiti de yapılmış olur. Alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarrufların muvazaalı olması durumunda; alacaklının tasarrufun iptali davası açıp açamayacağı konusu hem öğretide hem de uygulamada tartışılmaktadır. Öğretide, bu konu hakkında görüş birliği yoktur. Bir görüş, muvazaalı tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davası açılabileceğini ileri sürerken diğer görüş açılamayacağını ileri sürmektedir. Yargıtay’ın konuya ilişkin müstekâr bir uygulamasının olduğu da söylenemez. Bu sebeple, her iki görüşten birinin savunulması, sadece teoride kalan bir tartışma hakkında fikir beyan etmekten ibaret olmayacak; aynı zamanda, uygulamada sıklıkla karşılan bu gibi durumlarda, uygulayıcıların nasıl davranacağına ilişkin yol gösterici bir niteliği de taşıyacaktır. Bu durum, konuya ilişkin açıklamaların ve varılacak sonucun önemine de işaret etmektedir. Bu çalışmanın esasını oluşturan kısımlardan en önemlisi, söz konusu tartışma hakkında hem öğretideki görüşleri hem de uygulamadaki ihtiyaçları göz önünde bulundurarak bir sonuca varmaya çalışmaktır. Sonuca varılırken izlenecek yöntem; öğretideki görüşlerden ve yargı kararlarından faydalanmak suretiyle bir kanun hükmü önerisi ortaya koyup, tartışmaya ilişkin bir değerlendirme bulunulacağından, tümevarım yöntemi olarak ifade edilebilir. Bu çalışmanın başlığı, “alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar bağlamında tasarrufun iptali davası ve muvazaa davaları” olarak belirlenmiştir. Tez konusunun başlığından, tasarrufun iptali davasının, yalnızca İİK.m.280’inci madde bağlamında değerlendirildiği düşünebilir. Fakat, bu çalışmada, tasarrufun iptali davasındaki diğer iptal sebepleri de ayrıntılı olarak açıklanmaya çalışılmıştır. Benzer şekilde, muvazaa kurumuna ve muvazaa davasına da ayrıntılı olarak yer verilmeye çalışılmıştır. Muvazaa kurumunun ayrıntılı olarak ele alınmasıyla beraber benzerlik gösterdiği kurumlara da (nâm-ı müstear, inançlı işlem ve kanuna karşı hile) işaret edilmek suretiyle farklılıklarına değinilmeye çalışılmıştır. Zira, tasarrufların maddî hukuk bakımından niteliğinin ne olduğu, tasarrufun iptali davasına konu olup olmama bakımından önem arz etmektedir. Her iki kurum detaylı olarak ele alınmaya çalışıldığından, üçüncü bölüm, genel olarak tasarrufun iptali davasının ve muvazaa davasının karşılaştırılmasına ayrılmıştır. Çalışmada, özellikle “İİK.m.280 hükmü ve bu hükmün muvazaalı tasarrufları kapsayıp kapsamadığının” incelenmesi amaçlanmasıyla beraber, “alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar” ifadesi, genel olarak, alacaklılardan mal kaçırma amacıyla yapılan işlemleri ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bu sebeplerle, çalışmada, tasarrufun iptali davasının ve muvazaa kurumunun ayrı ayrı açıklanması ve bu bilgiler ışığında, muvazaalı tasarrufların tasarrufun iptali davasına konu olup olmamasına ilişkin bir sonuca varılmak istenildiği ifade edilebilir. Alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan muvazaalı tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davasının açılıp açılamayacağını etraflıca ve sağlıklı bir şekilde değerlendirmek hem tasarrufun iptali davasını hem de maddî hukuktaki muvazaa ve buna dayanılarak açılan muvazaa davasını incelemeyi gerektirmektedir. Bu inceleme yapılırken tasarrufun iptali davasında, hacizdeki ve iflâstaki şeklinde bir ayırım yapılmayacaktır. Fakat çalışmada, hacizdeki ve iflâstaki tasarrufun davalarına ilişkin farklılıklara, ilgili konu başlıklarında yer verilecektir. Ayrıca tasarrufun iptali davası incelenirken 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun uyarınca açılan tasarrufun iptali davasına ayrı bir başlık olarak değinilmeyecektir. Fakat bu kanun uyarınca açılan davaların farklılık arz eden taraflarına ilgili konu başlıklarında işaret edilecektir. Bu çalışmada; her ne kadar öğretide aksine görüşler mevcut olsa da muvazaalı tasarrufların maddî hukuk bakımından niteliğine ilişkin bir değerlendirme bulunduktan sonra, öğretide ileri sürülen görüşlerden ve yargı kararlarından faydalanarak, muvazaalı tasarrufların tasarrufun iptali davasına konu edilebileceği hipotezi savunulmaya çalışılacaktır. Bu çalışmanın birinci bölümünde, tasarrufun iptali davası ele alınacaktır. Bu bölümde yer alan birinci paragrafta; tasarrufun iptali davası kavramı, bu davanın tarihsel gelişimi, hukukî niteliği ve amacı konuları ele alınacaktır. İkinci paragrafta, tasarrufun iptali davasına konu olan tasarrufların neler olabileceği incelenecektir. Ayrıca tasarrufun iptali davasına ilişkin tüm iptal sebepleri de bu paragrafta incelenecektir. Birinci bölümde yer alan üçüncü paragrafta ise özellikle alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflara ilişkin genel iptal sebebi olan İİK.m.280 dikkate alınarak tasarrufun iptali davasına ilişkin şartlar ele alınacaktır. Özellikle alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar (İİK.m.280) dikkate alınarak sınırlı bir değerlendirme yapılmasıyla muvazaa ile olan ilişkinin daha sağlıklı değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın ikinci bölümünde muvazaa kurumu, muvazaanın benzer kurumlardan ayırt edilmesi ve çalışmanın esas kısmını oluşturan muvazaalı işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu edilip edilemeyeceği tartışması ele alınacaktır. Bu bölümde yer alan dördüncü paragrafta; muvazaa kavramı, tarihsel gelişimi, muvazaanın türleri ile muvazaanın hüküm ve sonuçları incelecektir. İkinci bölümde yer alan beşinci paragrafta, muvazaanın benzer kurumlardan ayırt edilmesi amacıyla inançlı işlem, nâm-ı müstear ve kanuna karşı hile kavramları açıklanacaktır. Ardından ilgili konu başlıklarında muvazaa ile olan benzerlik ve farklılıkları ortaya konulacaktır. İkinci bölümde yer alan altıncı paragrafta ise çalışmanın esas kısmı olan muvazaalı işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu olup olamayacağı tartışması detaylıca incelenecektir. Bu değerlendirmeyi etraflıca ve sağlıklı bir şekilde yapabilmek için öncelikle alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarrufların maddî hukuk bakımından niteliklerinin neler olabileceği konusu değerlendirilecektir. Bu değerlendirmenin ardından, muvazaalı tasarrufların, tasarrufun iptali davasına konu olup olamayacağı hakkında öğretide ileri sürülen görüşler ortaya konulacaktır. Bundan başka, Yargıtay’ın konuya ilişkin yaklaşımının ne olduğu açıklanacaktır. Bu bağlamda Yargıtay’ın son zamanlardaki “muvazaa sebebine dayanan iptal davası” uygulaması da ortaya konulacaktır. Konuya ilişkin öğretideki görüşler ve Yargıtay uygulaması ortaya konulduktan sonra miras hukukuna ilişkin benzer bir tartışma olan tenkis davası ile muris muvazaası arasındaki ilişkiye dikkat çekilecektir. Bunun sebebi, çalışmamızın esas kısmını oluşturan tartışma hakkında bakış açısının genişletilmesidir. Altıncı paragrafın son konu başlığında ise öğretideki görüşler ve Yargıtay uygulaması ışığında söz konusu tartışmaya ilişkin bir değerlendirme yapılacaktır. Değerlendirme yapılırken özgün tespitlere yer verilerek bir sonuca varılmaya çalışılacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde, tasarrufun iptali davası ve muvazaa davasının karşılaştırılmasına yer verilecektir. Bu bölümde yer alan yedinci paragrafta, her iki dava; kavram, hukukî nitelik, davalara konu olan tasarruflar ile hukukî işlemler, dava şartları ve dava sonucunda verilen kararlar bakımlarından karşılaştırılacaktır. Özellikle dava sonucunda verilen kararlar bakımından karşılaştırılması konusu detaylıca ele alınacaktır. Çünkü hem tasarrufun iptali davasında hem de muvazaa davasında, alacaklının talep sonucunun ve mahkemenin bu talep sonucuna ilişkin vereceği kararların sonuçlarının ne olacağı; ayrıntılı ve bir arada olacak şekilde, bu başlık altında yer alacaktır. Çalışmanın bu bölümünde yer alan sekizinci paragraf, her iki davanın yargılama usûlü bakımından karşılaştırılmasına ilişkindir. Bu çerçevede her iki dava; taraflar, davada görevli ve yetkili mahkeme, hak düşürücü süre, yargılama usûlü ve ispat konuları bakımından karşılaştırılacaktır.

Süresiz Ambargo
Görüntülenme
8
22.03.2024 tarihinden bu yana
İndirme
1
22.03.2024 tarihinden bu yana
Son Erişim Tarihi
19 Nisan 2024 14:25
Google Kontrol
Tıklayınız
Tam Metin
Süresiz Ambargo
Detaylı Görünüm
Eser Adı
(dc.title)
Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar Bağlamında Tasarrufun İptali Ve Muvazaa Davaları
Yayın Türü
(dc.type)
Kitap
Yazar/lar
(dc.contributor.author)
ÇETİNEL, Tunahan
Atıf Dizini
(dc.source.database)
Diğer
Konu Başlıkları
(dc.subject)
Muvazaa
Konu Başlıkları
(dc.subject)
Tasarrufun İptali
Konu Başlıkları
(dc.subject)
Alacaklılara Zarar Verme Kastı
Yayıncı
(dc.publisher)
YETKİN YAYINLARI
Yayın Tarihi
(dc.date.issued)
2020
Kayıt Giriş Tarihi
(dc.date.accessioned)
2021-01-27T10:48:42Z
Açık Erişim tarihi
(dc.date.available)
2021-01-27T10:48:42Z
Açıklama
(dc.description)
Medeni Hukuk, Medeni Usul Hukuku ve İcra-İflas Hukuku
ISBN
(dc.identifier.isbn)
978-605-05-0698-3
Özet
(dc.description.abstract)
Tarih boyunca insanlar, birbirleriyle sözleşme ilişkisi içerisine girmişlerdir. Sözleşme ilişkisine ilişkin evrensel nitelikte olan ilkelerden biri, ahde vefa (pacta sunt servanda) ilkesidir. Bu ilke gereğince, sözleşmenin tarafları; sözleşmeden doğan borç ve yükümlülüklerini, ifa modalitelerine uygun olarak yerine getirmek zorundadır. Günümüzde ahde vefa ilkesine, özellikle ticarî hayata ilişkin sözleşmelerde, çoğu zaman uygun davranılmadığı görülmektedir. Zira, borçlular sıklıkla sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmemektedir. Hatta borçlular, borçlarını yerine getirmemenin çeşitli yollarını dahi aramaktadırlar. Borçlularının ifa yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle alacaklılar, takip hukukuna ilişkin haklarını kullanırlar. Ancak, çoğu kez alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan takiplerin de sonuçsuz kaldığı olur. Bunun sebebi, borçluların malvarlığı değerlerini, alacaklılarına zarar verme kastıyla çeşitli tasarruflarda bulunmak suretiyle kendi malvarlığından çıkarmasıdır. Borçluların bu türden tasarruflarından alacaklıları korumak, hem adalet duygusunun hem de ticarî hayattaki güvenin ve ticarî hayatın hızlı gelişim ihtiyacının bir gereğidir. Hukuk sistemleri, bu ihtiyacı göz önünde bulundurarak bazı kurumlar geliştirmiştir. İcra ve iflâs hukukuna ilişkin olarak geliştirilen kurumlardan birisi de tasarrufun iptali davasıdır. Tasarrufun iptali davası, Türk Hukukunda, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 277-284 maddelerinde düzenlenmektedir. Öte yandan, borçluların alacaklılara zarar verme kastıyla yaptığı tasarrufların muvazaalı olarak da gerçekleştirilebilmesi mümkündür. Bu durumda, alacaklıların, Borçlar Kanunu’nun 19’uncu maddesi uyarınca muvazaa sebebiyle geçersizliğin tespiti davası (muvazaa davası) da açabilmesi ihtimali gündeme gelir. Alacaklılar, borçluların alacaklılara zarar verme kastıyla yaptığı tasarruflara karşı muvazaa davası açarak muvazaalı işleme konu olan malvarlığı değerlerinin, hâlen borçlunun malvarlığında olduğunu tespit ettirirler. Bunun sonucunda ise söz konusu malvarlığı değerlerinin, alacaklının takip sahası içerisinde olduğunun tespiti de yapılmış olur. Alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarrufların muvazaalı olması durumunda; alacaklının tasarrufun iptali davası açıp açamayacağı konusu hem öğretide hem de uygulamada tartışılmaktadır. Öğretide, bu konu hakkında görüş birliği yoktur. Bir görüş, muvazaalı tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davası açılabileceğini ileri sürerken diğer görüş açılamayacağını ileri sürmektedir. Yargıtay’ın konuya ilişkin müstekâr bir uygulamasının olduğu da söylenemez. Bu sebeple, her iki görüşten birinin savunulması, sadece teoride kalan bir tartışma hakkında fikir beyan etmekten ibaret olmayacak; aynı zamanda, uygulamada sıklıkla karşılan bu gibi durumlarda, uygulayıcıların nasıl davranacağına ilişkin yol gösterici bir niteliği de taşıyacaktır. Bu durum, konuya ilişkin açıklamaların ve varılacak sonucun önemine de işaret etmektedir. Bu çalışmanın esasını oluşturan kısımlardan en önemlisi, söz konusu tartışma hakkında hem öğretideki görüşleri hem de uygulamadaki ihtiyaçları göz önünde bulundurarak bir sonuca varmaya çalışmaktır. Sonuca varılırken izlenecek yöntem; öğretideki görüşlerden ve yargı kararlarından faydalanmak suretiyle bir kanun hükmü önerisi ortaya koyup, tartışmaya ilişkin bir değerlendirme bulunulacağından, tümevarım yöntemi olarak ifade edilebilir. Bu çalışmanın başlığı, “alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar bağlamında tasarrufun iptali davası ve muvazaa davaları” olarak belirlenmiştir. Tez konusunun başlığından, tasarrufun iptali davasının, yalnızca İİK.m.280’inci madde bağlamında değerlendirildiği düşünebilir. Fakat, bu çalışmada, tasarrufun iptali davasındaki diğer iptal sebepleri de ayrıntılı olarak açıklanmaya çalışılmıştır. Benzer şekilde, muvazaa kurumuna ve muvazaa davasına da ayrıntılı olarak yer verilmeye çalışılmıştır. Muvazaa kurumunun ayrıntılı olarak ele alınmasıyla beraber benzerlik gösterdiği kurumlara da (nâm-ı müstear, inançlı işlem ve kanuna karşı hile) işaret edilmek suretiyle farklılıklarına değinilmeye çalışılmıştır. Zira, tasarrufların maddî hukuk bakımından niteliğinin ne olduğu, tasarrufun iptali davasına konu olup olmama bakımından önem arz etmektedir. Her iki kurum detaylı olarak ele alınmaya çalışıldığından, üçüncü bölüm, genel olarak tasarrufun iptali davasının ve muvazaa davasının karşılaştırılmasına ayrılmıştır. Çalışmada, özellikle “İİK.m.280 hükmü ve bu hükmün muvazaalı tasarrufları kapsayıp kapsamadığının” incelenmesi amaçlanmasıyla beraber, “alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar” ifadesi, genel olarak, alacaklılardan mal kaçırma amacıyla yapılan işlemleri ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bu sebeplerle, çalışmada, tasarrufun iptali davasının ve muvazaa kurumunun ayrı ayrı açıklanması ve bu bilgiler ışığında, muvazaalı tasarrufların tasarrufun iptali davasına konu olup olmamasına ilişkin bir sonuca varılmak istenildiği ifade edilebilir. Alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan muvazaalı tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davasının açılıp açılamayacağını etraflıca ve sağlıklı bir şekilde değerlendirmek hem tasarrufun iptali davasını hem de maddî hukuktaki muvazaa ve buna dayanılarak açılan muvazaa davasını incelemeyi gerektirmektedir. Bu inceleme yapılırken tasarrufun iptali davasında, hacizdeki ve iflâstaki şeklinde bir ayırım yapılmayacaktır. Fakat çalışmada, hacizdeki ve iflâstaki tasarrufun davalarına ilişkin farklılıklara, ilgili konu başlıklarında yer verilecektir. Ayrıca tasarrufun iptali davası incelenirken 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun uyarınca açılan tasarrufun iptali davasına ayrı bir başlık olarak değinilmeyecektir. Fakat bu kanun uyarınca açılan davaların farklılık arz eden taraflarına ilgili konu başlıklarında işaret edilecektir. Bu çalışmada; her ne kadar öğretide aksine görüşler mevcut olsa da muvazaalı tasarrufların maddî hukuk bakımından niteliğine ilişkin bir değerlendirme bulunduktan sonra, öğretide ileri sürülen görüşlerden ve yargı kararlarından faydalanarak, muvazaalı tasarrufların tasarrufun iptali davasına konu edilebileceği hipotezi savunulmaya çalışılacaktır. Bu çalışmanın birinci bölümünde, tasarrufun iptali davası ele alınacaktır. Bu bölümde yer alan birinci paragrafta; tasarrufun iptali davası kavramı, bu davanın tarihsel gelişimi, hukukî niteliği ve amacı konuları ele alınacaktır. İkinci paragrafta, tasarrufun iptali davasına konu olan tasarrufların neler olabileceği incelenecektir. Ayrıca tasarrufun iptali davasına ilişkin tüm iptal sebepleri de bu paragrafta incelenecektir. Birinci bölümde yer alan üçüncü paragrafta ise özellikle alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflara ilişkin genel iptal sebebi olan İİK.m.280 dikkate alınarak tasarrufun iptali davasına ilişkin şartlar ele alınacaktır. Özellikle alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar (İİK.m.280) dikkate alınarak sınırlı bir değerlendirme yapılmasıyla muvazaa ile olan ilişkinin daha sağlıklı değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın ikinci bölümünde muvazaa kurumu, muvazaanın benzer kurumlardan ayırt edilmesi ve çalışmanın esas kısmını oluşturan muvazaalı işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu edilip edilemeyeceği tartışması ele alınacaktır. Bu bölümde yer alan dördüncü paragrafta; muvazaa kavramı, tarihsel gelişimi, muvazaanın türleri ile muvazaanın hüküm ve sonuçları incelecektir. İkinci bölümde yer alan beşinci paragrafta, muvazaanın benzer kurumlardan ayırt edilmesi amacıyla inançlı işlem, nâm-ı müstear ve kanuna karşı hile kavramları açıklanacaktır. Ardından ilgili konu başlıklarında muvazaa ile olan benzerlik ve farklılıkları ortaya konulacaktır. İkinci bölümde yer alan altıncı paragrafta ise çalışmanın esas kısmı olan muvazaalı işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu olup olamayacağı tartışması detaylıca incelenecektir. Bu değerlendirmeyi etraflıca ve sağlıklı bir şekilde yapabilmek için öncelikle alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarrufların maddî hukuk bakımından niteliklerinin neler olabileceği konusu değerlendirilecektir. Bu değerlendirmenin ardından, muvazaalı tasarrufların, tasarrufun iptali davasına konu olup olamayacağı hakkında öğretide ileri sürülen görüşler ortaya konulacaktır. Bundan başka, Yargıtay’ın konuya ilişkin yaklaşımının ne olduğu açıklanacaktır. Bu bağlamda Yargıtay’ın son zamanlardaki “muvazaa sebebine dayanan iptal davası” uygulaması da ortaya konulacaktır. Konuya ilişkin öğretideki görüşler ve Yargıtay uygulaması ortaya konulduktan sonra miras hukukuna ilişkin benzer bir tartışma olan tenkis davası ile muris muvazaası arasındaki ilişkiye dikkat çekilecektir. Bunun sebebi, çalışmamızın esas kısmını oluşturan tartışma hakkında bakış açısının genişletilmesidir. Altıncı paragrafın son konu başlığında ise öğretideki görüşler ve Yargıtay uygulaması ışığında söz konusu tartışmaya ilişkin bir değerlendirme yapılacaktır. Değerlendirme yapılırken özgün tespitlere yer verilerek bir sonuca varılmaya çalışılacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde, tasarrufun iptali davası ve muvazaa davasının karşılaştırılmasına yer verilecektir. Bu bölümde yer alan yedinci paragrafta, her iki dava; kavram, hukukî nitelik, davalara konu olan tasarruflar ile hukukî işlemler, dava şartları ve dava sonucunda verilen kararlar bakımlarından karşılaştırılacaktır. Özellikle dava sonucunda verilen kararlar bakımından karşılaştırılması konusu detaylıca ele alınacaktır. Çünkü hem tasarrufun iptali davasında hem de muvazaa davasında, alacaklının talep sonucunun ve mahkemenin bu talep sonucuna ilişkin vereceği kararların sonuçlarının ne olacağı; ayrıntılı ve bir arada olacak şekilde, bu başlık altında yer alacaktır. Çalışmanın bu bölümünde yer alan sekizinci paragraf, her iki davanın yargılama usûlü bakımından karşılaştırılmasına ilişkindir. Bu çerçevede her iki dava; taraflar, davada görevli ve yetkili mahkeme, hak düşürücü süre, yargılama usûlü ve ispat konuları bakımından karşılaştırılacaktır.
Yayın Dili
(dc.language.iso)
tr
Tek Biçim Adres
(dc.identifier.uri)
http://hdl.handle.net/20.500.12498/5047
Analizler
Yayın Görüntülenme
Yayın Görüntülenme
Erişilen ülkeler
Erişilen şehirler
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve cerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms